Medeniyetler cinayetle değil intiharla ölür
Son dönemde fazlasıyla aklıma takılan bir cümle oldu Toynbee’nin bu sözleri. ‘Medeniyetler cinayetle değil intiharla ölür’

Sadece, bizim toplumumuzda değil, tüm dünyada medeniyetlerin kural koyucu ya da yönetenler ile halkın büyük ayrışması sonucu oluşan bölünmeyi ve güvensizliği yaşadığını düşünüyorum.
Fakat, konu bizim suyunu içtiğimiz, havasını soluduğumuz ülkemiz tabii
Hikayemiz ilk defa, taraf olmayan bertaraf olur ile başladı
Her konuda bu geçerli olmasına rağmen, ben olaya ekonomi açısından bakmaya çalışacağım;
Son 20 senede genel itibariyle taraf olanlar zenginleşirken, olmayanlar bertaraf oldu
Ardından, bu halka da yansımaya başladı. Bölüşülen servetler büyüktü ama sonsuz da değildi.
Bugüne geldiğimizde, halkın 50%sinden fazlası açlık sınırı altında gelire sahip.
Bu hale nasıl geldik?
Hepimizin bildiği hikâye; derin negatif faiz, ucuz krediler, vergi afları ve yüksek kur hareketleri üzerine KKM opsiyon primleri ile hükümet eliyle zenginliğine zenginlik katılan bir kesim oluştu. Beyaz yakalı ise, düşük gelirle işe başlarken, düşük zamlarla, asgari ücretli hale getirildi.
Toynbee’nin cinayet dediği de buydu. Orta gelirlinin üzerinden silindir gibi geçildi. Koca bir asgari ücretliler toplumu yaratıldı.
Hala aylık enflasyon%2’nin üstünde geliyor
Günümüze gelirken, yeni ekonomi yönetimi, ülkenin batışını geri döndürmek üzere görevlendirilmişti, aslında. Seçimler, birkaç ay daha gecikseydi ödemeler dengesi krizi kapıdaydı.
Peki, çiçeği burnundan düşmüş ekonomi yönetimi uçurumun kıyısından bizi döndürürken,
enflasyon ve ücretlinin yok oluşu konusunda ne derece adımlar attı?
Aslında, tersten gidelim diyorum!
Bugün, son 20 yılın en yüksek faiz oranı veriliyor. Enflasyon yıllık bazda gerilerken, aylık bazda dezenflasyonist sürece hala girilememiş durumda.
İyi de, kur artmazken, enerji fiyatları düşerken, maaşlara 1 yıldır zam yapılmamışken, neyin nesidir bu hala aylık 2% üzerinde gelen enflasyon?
Hazine harcamaları, gerçek bir tasarrufun hala başlamamış olması, sıkılaşmaya seçimler sonrasında başlayacağız açıklaması, yüksek vergilerin hala halka dönük olması ve tavana değil tabana yayılması gibi birçok neden sayabiliriz.
Bence çok önemli olan iki konu daha var ama;
Negatif faiz döneminde bedavadan zenginleştirilmiş kesim, şimdi de çok yüksek faiz ile harcanabilir gelirini artırıyor.
Ülkede 174,6 Milyon mudi var, bunların sadece 1%’inden azında 1 Milyon üzerinde mevduat var ve toplam 12,6 Trilyon TL’nin 76%’sı bu 1,7 Milyon kişide toplanmış. Her ay 1.7 Milyon kişi 472 Milyar TL net faiz geliri elde ediyor. Her ay ortalama 3% enflasyon olduğunu varsaysak, aylık temiz 1.45% reel getiri demek. Her ay 6,9 Milyar TL reel harcanabilir getiri. Kimse, bu paranın harcanmadığını iddia edemez tabii, son aylarda artan kurdan arındırılmış M3 para arzı artışında katkısı olduğunu da…
Eğer, siz sürekli zenginleşen bir kesim yaratır, bunu da vergilendirmezseniz, enflasyon ile kalıcı başa çıkamazsınız tabii. Yüksek faiz dolayısıyla finansman maliyetlerinin artmasıyla üreticinin bunu fiyatlarına yansıtmaya başlayacağı ve hatta başladığı da cabası.
Peki, diğer vurucu kelime nedir?
Güven.
Evet, güvenimiz o kadar törpülendi, o kadar çok sözler tutulmadı ki, ne tasarrufa, ne amacın refah olduğuna, ne bizi kalkındırmak isteyen bir siyasetin varlığına inancımız kaldı.
Güvenmeyen hangi toplum mutabakat sağlayabilir ki? Biz de mutabakat sağlayamıyoruz.
Bir kısmımız enflasyon düşecek derken, diğeri düşmeyecek diyor, beriki ne düşmemesi daha da artacak diye veryansın ediyor. Bu karmaşada, herkes kızgın, herkes kavgada.
Dünyanın en sinirli ülkelerinden biri olduk
Konu enflasyondan çıkıp, geliveriyor vatana ihanete kadar. Artık, kendi aramızda dahi fikir konuşamaz hale geldik. Birbirimizden korkuyor, nefret ediyor, bir yandan da vazgeçemiyoruz
Çünkü aslında biliyoruz, endişemiz aynı; geleceğimiz…
Son dönemde dünyanın 2. en sinirli ülkesi seçildik. Bize rakip ülkeler Afganistan, Irak falan. Adamlar savaş, rejim değişikliği, sürekli ölüm korkusu yaşıyor, tamam. E bizim neyimiz var?
Biz de sürekli gelecek kaygısı duyuyoruz. Kalıcı yavaşlamayan enflasyon, sürekli kavga ve ayrıştıran siyaset, özgürlüklerimiz üzerinde hissettiğimiz baskılar, gördüğümüz adaletsizlik…
Hepimizi, etrafına elektrik saçan varlıklar haline getirdi.
İşte, Toynbee’nin bahsettiği intihar da buydu…